Asya'nın güneyinde, Hindistan ve Pakistan, güçlü ordulara sahip iki ülke olarak öne çıkıyor. Hem coğrafi hem de tarihsel olarak birbirlerine yakın olan bu ülkeler, köklü bir düşmanlık geçmişine sahip. 1947 yılında Britanya İmparatorluğu'nun bölünmesiyle kurulmuş olan Pakistan, Hindistan'dan bağımsızlığını kazanmış ve bu olaydan sonra iki ülke arasındaki ilişkiler giderek siyasi ve askeri bir gerginliğe dönüşmüştür. Bu yazıda, Hindistan ve Pakistan ordularının karşılaştırmasını yaparak iki ülkenin askeri yeteneklerini, stratejilerini ve tarihsel çatışmalarını detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
Hindistan ordusu, dünyanın en büyük askeri kuvvetlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Nüfusu 1.4 milyar olan Hindistan, aktif asker sayısı bakımından dünya genelinde ikinci sırada yer alıyor. Hindistan, hem kara, hem hava, hem de deniz kuvvetlerinde geniş bir askeri kapasiteye sahip. Son yıllarda, hükümetin askeri modernizasyon programları sayesinde, kullanılan teknolojiler güncellenmiş ve ordunun genel etkinliği artırılmıştır. Hindistan, özellikle Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerle olan askeri iş birlikleri sayesinde modern silah sistemleri ve teçhizat temin etmiştir.
Hindistan ordusunun sahip olduğu 1.4 milyon aktif asker ve 2.1 milyon yedek asker, ülkenin gücünü temsil ederken; 400'den fazla savaş uçağı, 300'den fazla helikopter ve yüzlerce savaş gemisi ile bu gücü deniz ve hava ile pekiştirmektedir. Bununla birlikte, Hindistan'nın nükleer silah geliştirme programı da Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından onaylanmış ve ülkenin askeri gücüne önemli bir katkı sağlamıştır. Stratejik olarak Pakistan ve Çin ile olan sınırları, Hindistan'ın ciddi bir savunma ve askeri tesis yapısını geliştirmesine neden olmuştur.
Pakistan ordusu, özellikle Hindistan ile olan çatışmalarında ortaya koyduğu stratejilerle dikkat çekmektedir. 1.2 milyon aktif askeri gücüyle Pakistan, Hindistan ile karşılaştırıldığında daha küçük bir ordudur ancak buna rağmen, sahip olduğu nükleer silahlar ve asimetrik savaş doktrinleri sayesinde Hindistan karşısında önemli bir caydırıcılığa sahiptir. Pakistan ordusu, sınırlı kaynaklarına rağmen, gerilla savaşları ve düşük yoğunluklu çatışmalar konusunda uzmanlaşmış, bu sayede düşman kuvvetlerine karşı daha etkili olmuştur.
Pakistan, askeri maliyetleri azaltmak ve yerli sanayi ile dış yardım kanallarını en etkin şekilde kullanmak adına, alternatif stratejiler geliştirmeyi gereksinim haline getirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'nin geçmişte sağladığı askeri yardımlar ve 1980'lerdeki Sovyet-Afgan savaşı, Pakistan'ın silahlı kuvvetlerini modernize etmesine ve deneyim kazanmasına yardımcı olmuştur. Bu da Pakistan ordusunun, Hindistan ile olan çatışmalarda belirli avantajlar elde etmesini sağlamıştır. Özellikle, Pakistan'ın İslamcı gruplarla ilişkileri ve onlara sağladığı çeşitli destek, asimetri inşasında etkili olmuştur.
Hindistan ve Pakistan arasındaki ilişkiler, tarih boyunca birçok çatışmaya sahne olmuştur. 1947'deki bölünme, izin alan sınırların belirlenmesi sırasında I. Keşmir Savaşı'na yol açmış, bu savaş sonucunda Keşmir bölgesinde bir ayrışma yaşanmıştır. 1965 ve 1971 yıllarında yaşanan savaşlar, iki ülke arasındaki gerginliklerin artmasına neden olmuştur. 1971'de Pakistan, Doğu ve Batı Pakistan olarak ikiye bölünüp Bangladeş'in bağımsızlığını kazanmasıyla sonuçlanan savaş, Pakistan için büyük bir yenilgi olmuştur.
2001'deki Hindistan Parlamentosu saldırısı ve 2008'deki Mumbai saldırıları, iki ülkenin gerilimini artıran çok önemli olaylardandır. Her iki olayda da terörizm, Pakistan ordusunu hedef alırken, Hindistan çeşitli askeri yanıtlar verme kararı almıştır. Bu olaylar, nükleer silahlara sahip iki ülke arasındaki çatışmanın yıkıcı boyutlarını gözler önüne sermiştir.
Hindistan ve Pakistan orduları arasındaki güç dengesi, her iki ülkenin tarihsel tecrübeleri ve mevcut askeri kapasiteleri ile şekillenmektedir. Gelecekte bu iki nükleer gücün ilişkileri nasıl bir seyir alır bilinmez, ancak her iki tarafın da askeri harcamaları ve cephaneliklerinin genişlemesi, uluslararası barış ve güvenlik açısından endişe verici bir durum oluşturmaktadır. Diplomatik ilişkilerin yeniden canlandırılması, her iki ülkenin de yararına olacağı gibi, bölgenin istikrarı için de önemlidir. Bu nedenle, Hindistan ve Pakistan arasındaki ilişkilerin geleceği, sadece iki ülkenin sınırları içinde değil, dünya genelinde dikkatle takip edilmesi gereken bir konudur.
Son olarak, her iki ülkenin ordusu da kendi ulusal güvenlik stratejilerini geliştirirken, sivillerin güvenliği ve bölgedeki barış içinde yaşamalarına izin verecek çözümler bulmaya odaklanmalıdır. Dünya bu mücadeleyi izlerken, Hindistan ve Pakistan, geçmişten ders alıp, barış dolu bir geleceğin yollarını aramak zorundadır.